B E B E K –B E Ş İ K – B E L E K
SİBEK-SİLBİNÇ
Bir
yılı üç eşit parçaya böler Yörükler:
Yayla zamanı, güzle zamanı, sahil zamanı. Sahile bahar erken gelir, göç
duyurusunu bekleyen Yörükler, çadırları yıkmaya, denkleri hazırlamaya, develeri
havutlamaya, katar başı seçimini heyecanla beklemektedir. Toroslar aşılıp
yaylaya varılacaktır. Yol uzak, çok zorludur. Torosların içi Anadolu kaplanı,
zırtlan, kurt, vaşak, ayı, karakulak kaynamaktadır. Sarp kayalarda kartallar
akbabalar, çaylaklar, kuzgunlar yollardaki gelip geçenleri gözlemektedir.
“Göç! Katar başı sensin kız”. Elif yıkanıp,
taranıp, en yeni Türkmen elbiselerini giyip, fesini başına takarak kaşının
altından genç oğlanlara nasıl bakacağının denemelerini yapmaktadır. Katar başı
devesinin hatap çanları, boyun çanları, etek çanları takılmış en süslü
kolanlarla, en güzel Yörük kilimi ile süslenmiştir.
“Göç sar! Bütün aşiret bir
anda ne var ne yoksa develere sarmaya başlar.
Taze oğlaklar kuzular heybelere doldurularak
develere yüklenmiştir.
Anşa gelinin kırklı bebeği
de yol beşiğine konarak devenin üstüne sarılmıştır. Göç bütün tehlikelere
karşın akıp gitmektedir. Kavaklı yokuşu yorgunluk verir yürüyüp üstünden
geçenlere. Önce hanlara ve hanlar çeşmesine varılır. Önlerinde naldöken başının
taşlı yolu uzanır. Dere yol akmakta olan suyun, yüzyıllardır akarak açtığı vadiyi
takip eder. Dere yolda su aşağıya akarken dere yol yavaş yavaş yokuşlar. Yörükler arasında hep bu yolun tehlikeleri
anlatılır. Anadolu kaplanının gelip yolculardan birisini kapıp kaçıracakmış
gibi duyguları yaşatır. Anlatırlar: “burasının kartalları altı aylık kuzuları
oğlakları alıp götürürlermiş. Yol sarpa sarar, oradan da kara beli aşarak, ak
dağdaki Girdev yaylasına ulaşılacaktır. Dere yol üstünde yürüyen yörüğü yoran
yolların başında gelir. Akmakta olan derenin sesine heybelerdeki oğlakların
kuzuların sesleri karış. Diyor ya Yörük:” Korkar olduk sahilin sineğinden
derdinden, yaylanın ayısından kurdundan” Tabi kartalları da unutmamak gerekir.
“Katar başı katarını çekip giderken yeni
havutlanmış yüke yeni alıştırılan daylaklardan birisinin inadı tutarak katarı
darmadağın eder. Her deve bir tarafa kaçar, çamların içi kaçan develerle dolar
taşar. İşte ne olduysa bu arda olur.
Boş beşik: Güzeller güzeli Anşa yeni doğum yapmıştır. Doğum, ölüm,
göçü engellemez. Göçülecektir. Gençler kestirim yollardan keçi sürüsünü ve
büyük oğlakları, yoz (teke, enek, çebiş,
kısır keçi, gezemler) sürüsünü dağlardan aşırarak kısa yoldan yaylayı
bulacaktır. Anşa’da yoz sürüsünü sürmektedir. Ama aklı göç katarındadır. İkide
bir göğüsleri sızlar. Yavrusu aklına gelir. Ama kuraldır sürü yerine
ulaştırılacaktır. Ne kaldı ki birinci konalgaya.
Katarı bozulan develerin bazıları yükleri
atmış bazıları çamların arasında bulduğu yeşillikleri yemektedir. Çamların
arası oğlak sesleri ile çınlamaktadır. Katar başı ve yaşlılar develeri bularak
katarı yeniden oluşturmak için koşuşturmaktadırlar. Katar başı, Anşa’nın
bebeğinin bulunduğu deveyi bulmak için koşmaktadır. Bu arada, yalçın kayalardan
uçup, dağılan develerin yüklerine saldıran kartallar, alabildikleri oğlak
kuzular ile havalanmaktadır. Bebek taşıyan deve çok uzaktadır. Katar başı koşar
koşar deveye yetişir. Devenin çilbirine
yapışır. Birden deveyi ıhtırır (Yere çöktürür) Kartallar bebeği de kapmış
gitmiştir. Beşik (Yörük yol beşiği) boştur. O çamın yanındaki düzlüğe boş beşik
adını verir ve başlar yeğenine ağlamaya. Ninni, üstüne ninni mani üstüne mani atar
ve gözyaşlarını akıtır.” Bardaklı oğlu Hasan
“Aynalı beşik sallamadı kollarım
Nen çalmadı kırılası dillerim.
İlhan başgöz s. 69 (1)
Yüz yıllardır bu göç anlatılır durur; Yörükler
arsında. Katar başı Elif bir taraftan ağlayarak bir taraftan yanarak
söyleyemediği şu türküyü mırıldanır
“Sırtına giymiş de sıkma
sayayı
Yedeğine almış ağca mayayı
Gözle Toroslar gelen sunayı.
Ağca mayaları zil döğüp gider
Bir karış gerdanı yel döğüp gider “ İlhan Başgöz s.139
Katar başı Elif, maniyi
türküye, türküyü ağıda karıştırıp ünü geldiğince bağırıp çağırır.
“Köprünün altı tarla
Parla Münirem parla
Mehmet oğlan küçücek
Beşiğe koy da salla” İlhan
Başgöz s.122 (2)
Bu nasıl göç? Ölüm kokar. Ben
nasıl anlatacağım Anşa’ya? Oğlak değil kuzu değil, kartalın kapıp gittiği.
“Bahar gelir göç göçe ulanır.
Güllü gelin Narı Dolamacı dolanır.
Ak sürüsü Söbüce yayla’sında
sulanır
Anası Gülüm diye hep peşinde
dolanır
Ak
kesmenin odunu
Yakan
bilir dadını
Elif
kızın oğlu olmuş
Ne koyalım adını.” Musa Seyirci s.141–142 (3)
“Onu aldı gitti bir deve
Küstü dönmedi eve
Adam dönmez mi geri” Şükrü Elçin s 9 (4)
Katar katarlanmıştır katarlanmasına da, Elif
kıza Nasıl diyecek, beşik boşaldı, bebek uçtu gitti. Bu arada birinci konalgaya
varılmıştır. Develer ıhtırılarak (Çöktürülerek) yükler indirilmiştir. Sürü en
az 3 saat sonra gelecektir. Anşa’ya olanları Yörük kocası anlatacaktır. Yörük kocası
kendi kendisine ”Anşa kızım doğum ayı ölüm ayı biliyorsun. Bak beş tane oğlağı
kartallar kaptı. Son torunumu da alıp gitti. Kızım doğmaya inanıyoruz da ölmeye
inanmıyoruz. Metin ol. Dayanaklı ol. Sen bir Yörük anasısın güneşe, soğuğa
karşı durduğun gibi dur” diyecektir.
Sürünün ucu görünür. Genç keçiler,
kısır keçiler, tekeler, önde yaşlı ve yeni doğum yapmış keçiler sürünün
arkasında yürümeye çalışırlar. Sürü de birinci konalgadadır. Anşa olanları
anlar sarılır kocasına: Yörük kocası lafa başlayacaktır ama fazla görür susar. Anşa
başlar ağıt yakmaya, (yakım, yas) Ağıt
yakarak ağlamaya.
Yaylacılar yaylasına göçtü’mü?
Ak koyunlar kuzusunu seçtimi
Yaylacılar buradan bebeğim geçtimi
Geçti ise arayalım bulalım
Gökte ise merdivenler kuralım
Goca dağ
ardına bir giden olsa
Şamını
pürünü budayan olsa
Bebeğimden bir haber getiren olsa
Ala göz
koyunu kurban ederim
Beş
günlük yolları bir gün ederim. Rıza Erdem 1928 s. 142–143-(5)
Bu aşiret ölüm aşireti olur. Yenme,
içilme, dinlenme bir tarafa bırakılarak ağlama sızlama, yakınma sesleri sarar
birinci konalgayı. Anşa’nın yanan yüreğinden dökülü dökülü verir yaslar.
“Gözümden akıttım kan ile
ırmak
Haram olsun bize buralarda
durmak
Ne zor imiş nazlı
bebekten ayrılmak
Ayrılalım da düşüverelim
yollara
Koca dağ başında mekânım buldum
Gine
yenilendi evvelki derdim
Taze guzumdan ayrılmam derdim
Felek garez etti ayırdı bizi” Rıza Erdem 1928
s.150–151 (6)
Beşikdüzü, beşik belngi diye bu
yerlere adlar koyar Yörükler. Bu göçün adını da boş beşik derler. Bu bebeğin
ölümü en çok katar başı Elifi yakar. Söyleyemez söyleyeceği türküleri.
“Halayı da deli gönül halayı
Yörük kızı
da katarlamış mayayı
Nede güzel
arzulamış yaylayı
Gönül
hemen görmek istiyor sılayı”
Yörük gider yaylasına
Kilim atmış mayasına
Az dedim de çok yalvardım
Sevdiğimin anasına. Ali Çelik
s. 38-39 (7)
Göç devam eder dedik ya, Yörük
kocası.”Doğum ölüm göçü engellemez.”
“Beşik Türk Folklorunda olduğu gibi Fethiye
Folklorunda da önemli yeri vardır. “Beşik Kertmesi” bunlardan biridir. Ayrıca
“Beşiğin arkası gurbet” diye de bir atasözümüz vardır.
BEŞİK KERTMESİ: Birbirini çok
seven iki aile çocuklarının doğumu birbirine çok yakınsa ve daha önceden de
sözleştilerse, çocuklarının beşiklerini kertmek suretiyle nişanlarlar. İkisi de
söz verdikten sonra beşiklerine bıçakla kertik atarlar. Buna beşik kertmesi
derler. Çocuklar büyüdüklerinde bu durumu kabullenmek zorundadırlar Bazen uymayanlar
olur.”Ünal şöhret s.20 (8)
“Bozkır yaşayışı içinde, her ailenin çeşitli vesilelerle kullandığı özellikle
itine ile yapılmış veya dokunmuş ve insan hayatında önemli rolleri olan
eşyaları vardır. Bunlardan beşik (salıncak) ve çocuk halıları en önemli iki
örneği teşkil ederler.
Beşik, salıncak, çadırda
kullanılan torba ve heybe cinsi dokumadan yapılmış olup çubuklu kompozisyonu
üzerine nakışlar serpiştirilmiştir. İki ucundan renkli uzun iplerin çıkışı ile
çadırın gövdesine asılır.
Çocuk halısının sembolik
karakterini ifade etmeğe gelince, bu halı İç Asya’lı bir Türk’ün devamlı
üzerinde bağdaş kurarak oturduğu vazgeçilmeyen bir yaygıdır. Sırf erkek
çocuklar için dokunmuş bu halıyı, icabında büyük insanlar da kullanırlardı. Çocuklar bunun üzerinde ilk adımlarını
attıkları gibi, sonradan ilk namaz kıldıkları halıda olurdu. Nasıl hayatın
başlangıcında, son derece ince bir nakış anlayışı ile meydana getirilmiş “Küçük beşik” çadırın gövdesine asılmışsa,
bu halının da bütün bir ömür boyunca kullanıldığı ve ait olduğu şahsın vefatı
sırasında mezara götürülürken, ölüsünün sarılıp sarmalandığı veya tabut’un
üzerine konan kabristan halısı (Türkmenistan’da “ayatlık” “Ayetlik de denir”)
şekline de büründüğü görülür.” Nejat Diyarbekirli s.202 (9)
“Beşik,-ği is.1.Süt çocuklrını
yatırmaya ve sallayarak uyutmaya yarayan, tahta veya demirden yapılmış sallanır
bir çeşit küçük karyola.” Türkçe sözlük s175
“ Beşik, Türkçe bir kelime
olup: “ Süt çocuklarını yatırmaya ve sallayarak uyutmaya yarayan, tahta ve
demirden yapılmış sallanır bir çeşit küçük karyola” Beşi- (sallamak) fiil kökü
ve +k fiilinden isim yapma eki ile yapılmış isimdir.
Beşik ana kucağından sonraki
yuvadır. Hayata başlangıçtır. Buradan başlayan hayat mezara kadar sürüp gider
Orta Asya’da yapılan kazılarda M.Ö. I. yüzyıla ait bir Hun gömütünde bulunan malzemeler
arsında beşikte vardır.”Necati Demir
“BEBEĞİN
BEŞİĞİ GÜLDÜR
Ninni denince aklımıza ilk
gelen maddi kültür unsurlarından biri beşiktir. Beşik süt çocuklarını yatırmaya
ve sallayarak uyutmaya yarayan, tahta ya da demirden yapılmış sallamaya
elverişli bir tür küçük karyola olarak tanımlanır.
Ninni annenin türküsüdür.
Ninnilerde söyleyen annenin, kadın dertlerinin, tasalarının, kırgınlıklarının
umutlarının, dileklerinin ve sevinçlerinin dile getirildiği dikkati çeker.
Anne adeta baş başa kaldığı
yavrusuyla dertleşir, söyleşir. Bu söyleşme bebeğin beşiğinden de söz etmeyi
ihmal etmez.
Bu yazımızda beşiğin yapısal
özellikleri ortaya koymaya çalışılacak, geleneksel uygulamalarda ve inanışlarda
nasıl yer aldığı, beşiğin ve ninninin insan hayatındaki yeri hakkında bilgi
verilecektir.
Doğu Türkçesinde beşik-bişik
bişimeve belemek (sarsmak sallamak) Beşik sözcüğü Azeri Türkçesinde “ beşi”,
Başkurt Türkçesinde “sangildak”, bişik” Kazak Türkçesinde “besik”, Özbek Türkçesinde
“ beşik”, Tatar Türkçesinde “bişik
ballü”; Türkmen Türkçesinde “sallancak”; Uygur Türkçesinde “böşük” olarak
karşımıza çıkar.
Çocuğu nazardan korumak için
çocuğun beşiğine nazarlıklar bağlanır. Bu nazarlıklar salyangoz, balık kulağı,
kertenkele kulağı, kendiliğinden delikli taş, kurt aşığı, kurt büzüğü,
kablumbağa kabuğu, mavi boncuk…vs.dir.
Nazarlığını
taktım hurma dalınan,
Memesini
verdim öz pınarımdan!
E
diyeyim eşiğe
Kuşlar kona beşiğe
Baban bezirgen ola
Altın
taka beşiğe!
Bebek, hamileliğin 16ncı haftasında
işitme yeteneğini elde eder. Annesini ta o zamanlardan tanımaya başlayan bebek
annesinin sesiyle ve annesinin kucağında ya da annesinin karnını ve kucağını
andıran beşiğinin içinde kendini güvende hisseder. Annesinin karnındaki güven
hissini annesinin söylediği ninni ve beşik verir. Mihrican Aynacı (12)
Adı……………………….: Ramazan
Soy
adı…………………...: Yücel
Baba adı…………………: Salih
Ana adı…………………..: Hatice
Doğum yeri………………: Anbarcık
Doğum tarihi…………….: 1960
Tahsile …………………...: İlk okul
İşi…………………………: Çilingir, Boş, profilo servis şefi
Anamızın
bizi karnından, kucağından sonra beleyerek doğanın kucağına bıraktığı diğer bir
deyişle bizi emanet ettiği ikinci ana rahmi, karnı beşiği yazacağım zaman on
dağ dokuz duru dolaştım beşiği bulamadım. Kara yorga oyununu oynatmak için
Anbarcık köyüne Ramazan usta ile birlikte gittik.
-Ramazan usta ben beşik konulu bir yazı yazacağım.
-İyi ya ne güzel düşünmüşsün.
-Ramazan usta, alanda beşik bulamıyorum.
Ramazan Yücel ‘e ait beşik (Anbarcık Köyü)
-Nolmuş
beşiklere?
-Demek
ki Türk köylüsü çocuğunu beşiğe yatırmıyor.
-Ramazan
on köye telefon ittim, en ümit ettiğim köylere gittim, yok yok.
-De
bakalım kolay ederiz. Ramazan Ustanın etnografik eserler toplayıp koruduğunu
biliyordum da, beşiğin olabileceğini
bilmiyordum. Sevindim. Anbarcık’ta Kara yorga oyununu oynatmış Gölhisar’a
Ramazan ustanın evine gelmiştik. Ramazan ustanın kaynanasını, eşini, gelininin,
bir komşu gelinini ve bir kız torununu bizi beklerken bulduk. Zaman, zaman;
yetiremediğim. Doğruca Ramazan ustanın etnoğrafik eserlerin korunduğu evine
girdik. Ramazan usta bir beşik alarak dışarı çıkarken eşi de beşiğin birçok
parçalarını alıyor; kucaklayıp dışarıya çıkıyorlardı. Siz buna mutluluk deyin,
keyif deyin, sevinç deyin ne derseniz deyin uçuyordum. Öncelikle lafa kaynanan
Sebahat Yücel başladı:
-Çocuğun en alt döşeği ottan
olur. Kazaen batarsa, atılıp yeniden doldurulması için. Aman benim gafam gidip
geliyor. Ben bende değilim. Gelin anlatsın. Ramazan Ustanın hanımı anlatmaya
başladı:
-Anamıng dediği gibi çocuğun alt
döşeği ottan olur. O zamanlar pamuk, yün alacak paramı var. Ot döşekten önce
beşiğin baaartlak çubukları yerine takılır. Baartlaklar güzel bir al kumaştan
yapılmıştı. Şefika Hanım baartlak çubuklarını kameraya göstererek yerine taktı.
Beşiğin tahtadan tabanının üzerine ot döşeği koydu. Ot döşeğin ortasından biraz
aşağısında bir delik vardı. Şefika Hanım:
-Bu delik silbinç deliğidir.
Silbinç buraya takılır. Silbinç testi toprağından pişirilerek yapılmış bir
çeşit sırsız seramiktir. Silbincin boynuna bir bez doladı .
-Bu bezi silbincin kenarından
çocuğun yattığı yere soğuk gelmesini diye sarıyoruz. Silbinç ot döşekte bulunan
yerine kondu.
Baartlaklar çocuğu düşmekten koruduğu gibi,
soğuğa karşıda bir önlemdir. Sırada şimdi bebeğin yüzüne bakan beşiğin ana
taşıyıcılarından birisi olan beşik sövesinde. Bu ağacın adı üfrenbeçtir.
Üfrenbeç çocukla örtülen yorgan, kilim arasında bir koruyucudur. Üfrenbeçte (beşik
sövesinde) çocuğun oynaması için boncuklar asılır. Balık kulağı yılan omurgası,
çetele, mavi boncuk, renkli çaputlar, nazarı önlesin diye üfrenbeçe (söveye)
asılı durur.
-Hava soğuk olursa beşiğin üstüne
kilim örtülür. İnce bir yorganda örtülür.
Sebahat Hanım Iramazan oğlum diye
söze başladı:
Sabahat YÜCEL
-Beşiğe belenen çocuk oğlan ise
kolları bağırtlağın dışında bırakılır. Çocuğun omuzları geniş olsun. Askerde
tüfek omzundan düşmesin. Görünümlü olsun istenir. Kızların kolları ise
bağırtlağın içinde bırakılır. Kızların ince uzun, düzgün, söğüt yaprağı gibi
olsun istenir.
Beşikte veya dışarıda çocuk bacak
arası bezleri özel bir yöntemle konur. Kızların bezleri daha kalın ve dolgun
olur. Çünkü kızların kalçaları geniş olun, doğurma zamanında kolayca doğursun
diye bu işlem özenle yapılır. Oğlan çocuklarının bezleri daha inceolur çünkü
kalçaları omuzlarından ince olsun istenir.
-Ana anlatırdın ya “çocuklarımın
boynu uzun olsun” diye yastığını alçak yaparmışsın. Aman birini desem birini
unutuyorum. Şefika kalanının sen anlat kızım.
-Anam bana anlatırdı: kızım ben
çocuklarımın başlarının yuvarlak olmasını istediğimden bir çelgi yapar sürekli
başlarını sıkardım. Kızım sende öyle yap derdi. Benim ilk oğlumda kafası söbü
olmasın diye çocuğun sağ yanına sabun kalıbı, sol yanına baş tarağı koyardı.
-He ola, çocuğun başı yuvarlak olsun
diye kadınlar çocuğun başını bir bezle sararlardı. Necati Arslan
BEŞİĞİN ÖLÇÜLERİ
Beşiğin uzunluğu………………..: 100 cm
Beşiğin eni ……………………...:40 cm
Silbinç deliği baştaraftan………:46 cm
Silbinç deliği ayak tarafından…...: 30 cm
Ayak
salınım yiri…………………: 16 cm
Salınım
yeri üstü baş boşluğu…….: 16 cm
Üfrembeç
dikmesi ………………...: 30 cm
Kasnak
çemberi……………………: 83 cm
Ayak
genişliği……………………...: 47 cm
BURAYA BEŞİK ÇİZİMİ YAPILACAK
“Bu
beşik Anbarcık köyünden Hatip oğullarından Salih hocanın çocukları için
yaptırdığı bir beşiktir. Hatibin ilk çocuğu İsa yücel 1946 yılında dünyaya
gelir. Adettir çocuk doğmadan önce bütün hazırlıklara başlanır. Beşikte 1945 tarihinde
çakılmış olabilir. Bu gelenekte beşik bir çocuğun değil bir sülalenin bakıldığı
büyütüldüğü ana rahmidir. Bu beşikte büyütülen çocuklar şöyle sıralanabilir:
İsa yücel……………………….: 1946
Tursun Yücel…………………..:1949
Bu arada üç çocuk daha büyütülüyor
Ramazan yücel…………………:1960
Lütfi ücel……………………….: 1062
İ K İ N C İ N E S
İ L
İsa yücelin sekiz çocuğu büyütülüyor.
Hatıp İbrahim’in bir çocuğu
büyütülüyor.
Ramazan Yücelin 4 çocuğu büyütülüyor.
Ü Ü Ç Ü N C Ü N E S
İ L
Ramazan yücelin iki torunu
büyütülüyor. Son olarak 2015 yılında kullanılıyor ve dinlenmeye alınıyor. Diğer
bir deyişle dördüncü nesile bırakılıyor.
“ Halam beşik kutsaldır. Beşik ananın
sıcaklığını verir. Ananın korumasını sağlar. Soğuk, rüzgâr, yılan çayan, böcek
börtü giremez”.Sebahat Yücel
B O Ş
B E Ş İ K
Boş
beşik türkülere, manilere, ağıtlara
konu olmuştur. Boş beşiği Yörükler yaşamıştır. Filmlere konu olmuştur. Boş
beşik Yörüklerin sahilden yaylaya göç yolunda yaşanmıştır. Yörüklerin göç
yolları vardır. Boş beşik şu yollardan birinde yaşanmış olabilir.
1.yol: Antalya, kepez üstü, yenice, Elmalı Beli, söğütcük,yazır. Korkuteli,
Dereköy, Sülekler, Taş kesiği, Söbüce yaylası.
2.yol:
Antalya,Kepezüstü, Yenice, Çığlık köyü, Elmalı beli, Söğütcük, Yazır, (Marzıman), Korkuteli, Ekmekçi Beli.
Güllüpınar, Kızılcadağ yaylası.
3. yol: Fethiye, Gökben, Murt Beli, Kösürellik başı, Kavaklı,
Naldöken başı, Urluca, Dereyol, Karabel, Gökben yaylası, ya da Girdev yaylası.
Musa Seyirci s.20-29-127 (13-a)
4- yol: Fethiye Eşen çayı’ndan
boylayarak Girdev yaylası’na çıkarlar. Bunlar ise; Zorlar, Bekçiler, Yuvalılar
Karagünlüler, ve Karaderililerdir. Ali Çelik (13-b)
Yörükler bu boş beşiği, aştıkları
bütün yollarda anlatırlar. Yeniden yeniden yaşarlar. Hele birde devenin üstünde
çocuk varsa, gözleri hep çocuklu devededir.
Fethiye’den çıkan yolda anlatılanla,
Antalya’dan çıkan yolda anlatılan boş beşik hikâyesi birbirine yakın olmakla
beraber ufak tefek ayrıcalıkları da vardır.
Yörük göçecek ya:
“Ekme ekini eğlenirsin
Dikme bağı bağlanırsın,
Sür keçiyi güt koyunu
Bir gün bey olursun
Şu dağlar
geven olsa
Geven
devenin olsa
Ne olurdu şu dünyada
Seven
sevenin olsa.”Ramazan Kıvrak s143 (14)
Şimdi Antalya’dan Söbüce
yaylasına doğru yürüyelim; Olayımızı birde burada yaşayalım:
Her aşiretin bir beyi olur.
“Yörük beyi denir”. Yörük beyi yönetendir; aşiretin koruyucusudur; devletle iletişimi
sağlar, sorgulayıcı, yargılayıcıdır. Beydir de, derdi yok’mu sayılır,yokmudur büyük
bir derdi vardır. Evleneli yedi yıl olmuştur, el kadar çocukları yoktur.
Yaptırmadığı efsun, etmediği dualar kalmamıştır. Tekkelere, eren ardıçlara
bağlanmış yaradana yalvarmışlardır. Yedi yıldan sonra aşirete müjde verilir.
Beyin hanımı Menevşe gebedir. Yaylaya gitmeden önce doğum gerçekleşecektir.
Kutlaması yaylada yapılacaktır. On koç, on teke, bir deve, bir dana, kesilecek,
eskilerin deyimiyle,toy düzenlenecektir. Göç zamanı gelmiştir. Yaylaya
gidilecektir. En oturaklı yük taşıyan devenin üstü çocuk için hazırlanır. Çocuk
kundaklanır yol keçesine konur. Devenin üstüne sarılır. O zaman bu yollardan
ağaçlar yüzünden zor geçilmektedir. Keçi sürüleri, koyun sürüleri, deve
katarları birbirine katılarak karışarak ilerler. Birinci konalgada bakarlar ki
Çocuk yerinde yok. Ağaç dalları çocuğu almış saklamıştır. Bunu fırsat bilen
kartallar çocuğu parçalamış yemişlerdir.
“ BEBEK
Bu ağıt çok yaygındır. Ana yedi yılda ancak
bir çocuğa kavuşmuştur. Oba yaylaya göçmektedir. Çocuk kundakta ve göç
katarında bir devenin üstündedir. Nasıl olmuşsa olmuş, ormanda ağaçlardan
birinin dalına takılan kundak dalda kalmış. Neden sonra çocuğun yokluğu
anlaşılmış. Geri dönen oba onu bulamamış,Yırtıcı kuşlar çocuğu kaçırmış
parçalamışlar..
Bu büyük acı ile ananın
feryatları dile gelmiş.
Elmalıdan çıktım yayan
Dayan hey dizlerim dayan
Emmim atlı, dayım yayan
Bebek beni del’
eyledi
Yaktı yaktı kül’
eyledi.
Kol bezin dalda bulduğum
Adını Ali koyduğum
Yedi yılda bir bulduğum
Bebek beni
del’eyledi
Yatı yaktı kül
eyledi
Gökte yıldızlar ışılar
Kuzgunlar üleş bölüşür
Çadırda düşman gülüşür
Bebek beni
Del’eyledi
Yaktı yaktı
kül eyledi
Deve var deveden yüce
Deveyi yüklettim gece
Nic’edeyim aman nice
Bebek beni Del’eyledi
Yaktı yaktı
kül eyledi
Kaynanam samur kürklü
Develeri kahve yüklü
Yad yaban değil Yörüklü
Bebek beni
del’eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
Ak memeden sütler akar
Kavım kardeş yola bakar
Yasımız obayı yakar
Bebek beni
del’eyledi
Yaktı yaktı
kül eyledi”. Cahit Öztelli s.459-460 (15)
D E D
E K O R K U D
“Bişik: beşik- b. Kertme s.
53 Ergin (16)
“Beledügüm 52-11, ay oğul 81-8,
uğurun açuk olsun 177-4, bişik kertme 69-4 adını ben virdüm yaşını Allah virsün
75-11-12”
Ergin s. 352-353(17-a )
“ Bağartlak (1) [bağırlık,
bağırsalık-2bağırtlak (11)-2bartlak(1)-2] 1. Çocuğun önünün kirlekmemesi çin
takılan önlük.
Bağırdak (1)[baardak,
bagardak, bagartak, bagartlak, bagırdak, bağarcık (ll), bağardak (1), bağartlak
(1)-2 bağcak-4, bağırtalı, bağırtlak (111)bağırtlak bağı, bağıtlak
1-Çocuğun düşmemesi için beşiğe
veya salıncağa bağlanan enli kuşak.” Derleme sözlüğü s. 478 (17-b )
“Karnındağı oğlan,doğmış
oğlan, düşer oğlan, döldöş, oğlan ağrısı,doğmak, doğmış, orda, olbez ki oğlana
anı sarurlar, BAĞIRDAK, beşik” Fikret Turan s. 60 (18)
“Oğul oğul, ay oğul
Dokuz ay dar karnımda
götürdüğüm oğul
Dolama beşiklerde beledüğüm
oğul
On ay deyende dünya yüzüne
getirdüğüm oğul
Dolap dolap ağ sütümü
emzirdüğüm oğul
Ağca burçlu hisarlarda
tutulaydun oğul
Sası dinli kafir elinde
tutsak olaydun oğul
Altun akça gücüne
salubanseni kurtaradum oğul
Yaman yere varmışsın,
varabilmem
Dünya şirin, can aziz
Canunun kıyabilmen bellü
bilgi Orhan Şaik Gökyay s.79-80 (19)
“Beşik kertme nişanlu.35-5
Söd. (beşik kertiği) beşikte iken kız ve
erkek çocukları nişanlama, daha beşikte iken ana babaları tarafından söz
kesilip nişanlanan kız veya oğlan.
Oğul oğul ay oğul
Dokuz ay dar karnımda
götürdüğüm oğul
On ay deyende dünyaya
getürdüğüm oğul
Dolaması Altun beşikte beledüğüm
oğul
Beşiklere beleyüpağ südümüo emzirdüğüm oğul
Hiç bilürmüsün neler
olıydrur oğul
Kâfirler simdi ters danışmışlar. Orhan Şaik
Gökyay s. 24
“Bican Beg aydur: Begler
Allah-u Taala mana bir kız verecek olursa siz tanık olun menüm kızım Bay Büre
Beg oğluna beşik kertme yavuklu olsun, dedi. Bunun üzerine birkaç zaman geçti.
Bay Büre Begün hatunu hamile oldu nice müddetten sonra Allah-u Taala Bay Büre
Bege bir oğul, Bay Bican Bege bir kız verdi. Kalın Oğuz Begleri bu
işittiler,şad olup sevindiler.Orhan Şaik Gökyay s.32 (20)
“Güneş hurdu tepe
Kalkın gızlar çapeye
Salıncak mı kuralım
Garnındaki sıpaye. İlker Altınsoy s.
27
Hey kargalar kargalar
Kız göbeğini ırgalar
Altın beşik dururken
Gümüş beşiği kim ırgalar İlker
Altınsoy s 30
Hele aman boş beşiğe
Yaş çam sardım eşeğe
Pek çikin oluvemişsin
Valla goymam döşeğe. İlker Altınsoy
s.51 (21)
B E L
E K
Aytema Bebek: Aziziye köyü
Beşik konusunu çalışacağımda beşiği
bulabileceğim köylere telefon etmiştim. Bu köylerden birisi de Aziziye köyü
idi.
-Şükrü dayı
-Buyur hoca!
-Ben beşik sibek silbinç
üzerinde çalışacağım,senin köyde beşik var mıdır?
-Hoca biz beşiği bilmeyiz. Silbinç,sibek
bizde kullanılmaz.
-Siz çocuğu neyin içine
belersiniz?
-Bizde belek vardır.
-Nedir o?
-Gel de gör; telefonda
anlatma ile olmaz.
-En kısa zamanda gelmeye
çalışacağım.
-Buyur gel.
Öğretmen servisinin şoförüne ulaştım.
Yarın yediyi 20 geçe işçi evleri yönünde Akdeniz 15. bloğun önünde bekle. Ben
yediyi on geçe denen yerdeydim. Araba dediği saatte geldi. Her sokaktan bir
öğretmen alarak, Antalya kara yoluna çıktık. Yol kenarındaki köyleri bir bir
geçerek Aziziyede kahvenin önünde durduk. Halil Karakaş ağabey sanki beni
bekliyormuş gibi önüme çıkıverdi.
-Hoca hoş geldin.
-Hoş bulduk Halil ağabey.
Belli oldu, bu gün işlerim akkın olacak.
-Senin işlerin tersine olmaz ki. Sen halk için
çalışan bir insansın.
-Öyle deme ağabey nazar
ederler.
-Hoca bu gün çalışmanda
neler var?
-Ağabey Molla Bekir’le
konuştum Mollada belek varmış onu göreceğim çocuk beleyeceğim. Gidelim mi
Mollanın yanına?
-Teyzemin çocuğu olur.
Yabancım değil. Hadi. Bekir! Bekir! Ses yok. Evde yok herhalde? Yanı başındaki
evden:
-Buyurun kim o?
-Gürol biziz oğlum.
Baban nerede?
-Babam Isparta’ya
hastaneye gitti.
-Gürol babanla ben konuşmuştum “hoca
bende belek var” demişti de ondan gelmiştik.
-Durun ben telefonla bir
sorayım. Buyurun yukarıya, belek bizim evdeymiş.
Koşarak yukarıya çıktık. Aile
sabah kahvaltısını yapmamış sofra ortada imiş.
-Buyurun Buyurun!
-Sağ olun biz
kahvaltımızı yapmıştık. Bize birer bardak çay koydular. Az sonra yemek
bitirildi evin hanımı 50 cm
eninde, 110 cm
boyunda bir keçe getirdi. Halil Karakaş bu keçeyi eline alarak “biz dokuz
kardeş bir beleğin içinde büyüdük. Bu belek taze kuzu yününden yapılır. Aynı
keçe gibi tepilir. Beleğin kendine özgü ipi vardır. Belek ipi dörtlü örülür.
Has kara koyunyününden ve beyaz koyunyünündendir. Beleğin içine
Çocuk yatırılacak olursa,
ananın babanın eskilerinden çocuk bezi yapılır, çocuğun altına sarılır. Böylece
belek batırılmamış olur.
Şunu da anlatayım.
Bizim köyde çekirge baskınında ağacın dibine dayanan belekli çocuğun beleğini,
bezini ve çocuğun üzerindeki elbisesini çekirgeler yiyip bitirmiştir. Belek
içine konan çocuk orak tarlasında, çapa tarlasında çoban karısının arkasında
güvende ve rahattadır. Akşam olunca çocuk belek içinde sancak içine konuru
(salıncak-Sallangaç-sallancak) sallanır. Her zaman her yerde çocuğun başı
tarafına belek üzerine ince bir bez, dastar örtülür.
Beleği anlatmam
gerekirse 50 cm
eninde 110 cm
boyunda keçeden yapılmış bir çocuk taşıma, yatırma, koruma yuvası. Gürol
Atmacanın evindeyken akraba olduğunu sandığım bir bayan gelerek, bir yastığı
bebek yaptı, beleğe beledi. Belek yere seriliyor. Çocuğun boyu kadar bir kısım
önden çocuğun başını örtecek şekilde yukarıya kıvrılıyor. Arkada kalan belek
bölümü öylece kalıyor. Beleğin sol tarafı çocuğun üzerine doğru dürülüyor; sağ
tarafta aynı işlemle dürülüyor. Beleğin özel ipi ile belek sarılıyor. Beleğin
içine yatırılan çocuk önceden temiz bezle bezlenmiş olmalıdır.
Halil karakaş :Aziziye Köyü
Halil Ağabeyden ve ev
sahibi Gürol atmacadan beleğ’e yastık sararak, naylon bebek sararak değil de
gerçek bir bebek bulamaz mıyız dedim? Gülüşmeler oldu.
-A, hoca köyde çocuk mu
var?
-Vay hoca, o da bitti,
sonumuz ne olur bilmem. Gürol’un hanımı atıldı.
-Zülem’lerin gelini yeni
doğum yaptı. Bir büyük olarak Halil ağabey haydin gidelim öyleyse. Derip
toplandık yürüdük Sabah sabah. Halil ağabey önde biz arkasında çat kapı içeriye
doluştuk.
B E
B E Ğ
İ N A
N A S I
Adı………….: Zekiye
Soy adı……...:Zülem
Baba adı……..: Halil
Ana adı………: Hatice
Doğum yeri …: Aziziye
Doğum tarihi…:1993
Tahsili ………..:Orta okul
İşi …………….:Ev kadını
Zekiye Zülem
:Aziziye Köyü
Henüz bebek sabah uykusuna yatmamıştı.
Anneannesi çocuk ağlayacak şimdi dedi. Ben de ”ağlasın iyi olur ciğerleri geniş
olur” dedim. Yardımcı bayanlar ve Halil Ağabeyim hiç vakit geçirmede beleği
yere serdiler. Bebek belek üzerine yatırılmıştı. Bebeğin boyu kadar bir uzunluk
aşağıdan yukarıya, bebeğin başına doğru kıvrıldı. Hemen hemen bebek
görünmüyordu. Beleğin sağ tarafı kıvrıldı, sonra sol tarafı kıvrıldı bebek
güzelce sarılmıştı. Bir ipli belek ve bebek bağlandı. Bir aylık kadar olan
bebeği duvara dayayıverdiler. Bebek sanki ayaklarının üzerine dikilmiş gibiydi.
Bebeğin yüzü tarafında bir boşluk oluşturulmuştu. Bu boşluk ta bebeğin başı
bulunuyordu. Bebeğin başı üstü ince bir dastarla örtüldü.
B E B
E K S
A N C
A K T A
(SALINCAK-SALLANCAK,SALLANGEÇ-SALLANGAÇ)
Adı …………………..:Zeynep
Soy adı………………..: Çetin
Baba adı………………:Osman
Ana adı………………..:Hatice
Doğum tarihi…………..:1938
Doğum yeri …………… Aziziye
Tahsile …………………:İlk okul
Zeynep hanımın elin Sarı keçili
motifleri ile dokunmuş güzel bir namazla bulunuyordu. “Benim evimde ipim yok”.
Ev sahibi de “bizde de yok” Halil Ağabeyin sesi yükseldi genç bir kıza “koşuvu
bizim evden ipi alda gel”. Evde bulunan bütün insanlar candan yürükten
çalışıyorlardı. Birol ve Hanımının elinde 80 cm uzunluğunda iki tane sopa vardı.
İpe giden kız çoktan
gelmişti. İp önceden salıncak için hazırlanmış olan tokalara takıldı. Paralel
bir boşluk oluştu. Dudu hanım ve diğer hanımlar o 80 cm lik çubukları özel bir
düğümle sancağın düzgün durması için bağladılar. Zeynep Hanım, Dudu hanım
namazlayı elleri ile tutarak paralel ipin altından üstüne, oradan ipin içine
kıvırdılar. Namazlanın uçları
Zeynep Çetin , Sancak kurarken
–Aziziye Köyü
beleğin sığacağı kadar bir
yer oluşturdu. Hemen bebek getirildi salıncağa yatırıldı. Zeynep Hanım ninni
söyledi. Bebeğin anneannesi de bebeği salladı.
*****************************************************************************
BEŞİK BELEK SİBEK
SİLBİNÇ
KAYNAK VE KAYNAK
KİŞİLER
1-Prof. Dr. İlhan Başgöz: Türkü- Pan yayıncılım İstanbul–2008 Sayfa: 69
2-
A.G.E. –sayfa: 122
3-Musa seyirci : Batı Akdeniz bölgesi Yörükleri der yayınları –İstanbul :2000 Sayfa: 140-141
4-Prof. Dr. Şükrü Elçin: Türkiye Türkçesinde ağıtlar-Kültür bakanlığı–1990
Sayfa:9
5-Rıza Erdem ve Komisyon üyeleri: Burdur 1928- Basılmamış eser
Sayfa:142-143
6-A.G.E.
sayfa:150–151
7-Ali Çelik: Yörüklerin dünyası- Kardelen sanat yayınları Isparta- 2006
S:38-39
8-Ünal Şöhret Dirlik: Fethiye’de Halk İnanışları: Oğuz Ofset-
1992-Denizli S.20
9-Nejat Diyarbekirli : Hun Sanatı- Milli Eğitim Bakanlığı kültür
yayınları –İstanbul: 1972 Sayfa:202
10-Türkçe sözlük: Atatürk Kültür Dilve Tarih Yüksek kurumu –Türk Dil
Kurumu –Ankara 1988-Sayf a:175
11-Prof.Dr.Necati Demir-
Karadeniz Bölgesinde beşik –Beşik Yapım makalesi int.
12-Mihrican Aynacı: Kocaeli Ün. Fen Ed. Fak. Kültürümüzde Türkü
sempozyumu bildirileri II. Cilt sayfa93–94–95-96-97-ve 100 e kadar
13-
a-Musa Seyirci: Batı akdeniz Bölgesi Yörükleri-Der yayınları –İstanbul -2000
s.20-29-127
13-b-Ali Çelik: Yörüklerin göç yolları ve yaylaları haritası
14-
Ramazan Kıvrak: Fethiyede Yörükler ve Karaçulha- Şanal matbacılık Ltd. Şti.2000-Fethiye
Sayfa:143
15-Cahit Öztelli: Evlerinin Önü-Hürriyet
Yayınları Ekim 1992-Sayfa:459–460
16-Prof.Dr. Muharrem Ergin-Dede Korkut Kitabı 1-2- Türk Dil Kurumu yayınları
Ankara -2009 Sayfa: Sayfa:53
17-a- A.G.E. Sayfa:352 -353
17-b- Derleme sözlüğü B cildi Sayfa: 478
18-Fikret Turan: Eski Oğuzca sözlük-Bay
yayınları -20021 safa:6O
(Bahsayiş Lügati)
19-Orhan Şaik Gökyay: Dedem Korkudun kitabı- Milli Eğitim basım evi
İstanbul-1973 Sayfa: 79-80
20-
A.G.E. Sayfa:32
21-H.İlker Altınsoy: Muğla Manileri –Anıl ofset 2004 MuğlaS.27-30-51
K A Y N A K K İ Şİ L E R
1-Halil Karakaş –Aziziye Köyü 90 yaşında
Okuryazar
2-Sebbahat Yücel Anbarcık Köyü 85 yaşında 3.
sınıf mezunu
3-Ramazan yücel “ “ İlk Okul mezunu
4-Şefika Yücel “ “ “
5- Necati Aslan “ “ Üniversite mezunu
6-Gürol Atmaca Aziziye
köyü 38 yaşında İlk okul mezunu
7-Zeynep Çelik “ 1938 doğumlu İlk Okul mezunu
8Zekiye Zülem “ 22 yaşında Orta okul Mezunu
9-Gürol Atmacanın Eşi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder