BİR DEMET HATIRA

11 Nisan 2016 Pazartesi

ÇAVDIR -;ANBARCIK -KÖYÜ: ARAŞTIRMACI,DERLEMECİ VE ORGANOLOG ABDURRAHMAN EKİ...

           
              ARAŞTIRMACI,DERLEMECİ VE ORGANOLOG
ABDURRAHMAN EKİNCİ'DEN  ÖNEMLİ BİR ARAŞTIRMA DAHA
Sipsili (Sipsi) Terminolojisi
 

B E B E K –B E Ş İ K – B E L E K

SİBEK-SİLBİNÇ

 
 
Ramazan yücelin Ata Beşiği: Anbarcık köyü


 

                  Bir yılı üç eşit parçaya böler Yörükler: Yayla zamanı, güzle zamanı, sahil zamanı. Sahile bahar erken gelir, göç duyurusunu bekleyen Yörükler, çadırları yıkmaya, denkleri hazırlamaya, develeri havutlamaya, katar başı seçimini heyecanla beklemektedir. Toroslar aşılıp yaylaya varılacaktır. Yol uzak, çok zorludur. Torosların içi Anadolu kaplanı, zırtlan, kurt, vaşak, ayı, karakulak kaynamaktadır. Sarp kayalarda kartallar akbabalar, çaylaklar, kuzgunlar yollardaki gelip geçenleri gözlemektedir.

                  “Göç! Katar başı sensin kız”. Elif yıkanıp, taranıp, en yeni Türkmen elbiselerini giyip, fesini başına takarak kaşının altından genç oğlanlara nasıl bakacağının denemelerini yapmaktadır. Katar başı devesinin hatap çanları, boyun çanları, etek çanları takılmış en süslü kolanlarla, en güzel Yörük kilimi ile süslenmiştir.

                 “Göç sar! Bütün aşiret bir anda ne var ne yoksa develere sarmaya başlar.

 Taze oğlaklar kuzular heybelere doldurularak develere yüklenmiştir.

                   Anşa gelinin kırklı bebeği de yol beşiğine konarak devenin üstüne sarılmıştır. Göç bütün tehlikelere karşın akıp gitmektedir. Kavaklı yokuşu yorgunluk verir yürüyüp üstünden geçenlere. Önce hanlara ve hanlar çeşmesine varılır. Önlerinde naldöken başının taşlı yolu uzanır. Dere yol akmakta olan suyun, yüzyıllardır akarak açtığı vadiyi takip eder. Dere yolda su aşağıya akarken dere yol yavaş yavaş yokuşlar.   Yörükler arasında hep bu yolun tehlikeleri anlatılır. Anadolu kaplanının gelip yolculardan birisini kapıp kaçıracakmış gibi duyguları yaşatır. Anlatırlar: “burasının kartalları altı aylık kuzuları oğlakları alıp götürürlermiş. Yol sarpa sarar, oradan da kara beli aşarak, ak dağdaki Girdev yaylasına ulaşılacaktır. Dere yol üstünde yürüyen yörüğü yoran yolların başında gelir. Akmakta olan derenin sesine heybelerdeki oğlakların kuzuların sesleri karış. Diyor ya Yörük:” Korkar olduk sahilin sineğinden derdinden, yaylanın ayısından kurdundan” Tabi kartalları da unutmamak gerekir.

              “Katar başı katarını çekip giderken yeni havutlanmış yüke yeni alıştırılan daylaklardan birisinin inadı tutarak katarı darmadağın eder. Her deve bir tarafa kaçar, çamların içi kaçan develerle dolar taşar. İşte ne olduysa bu arda olur.

                Boş beşik: Güzeller güzeli Anşa yeni doğum yapmıştır. Doğum, ölüm, göçü engellemez. Göçülecektir. Gençler kestirim yollardan keçi sürüsünü ve büyük oğlakları, yoz  (teke, enek, çebiş, kısır keçi, gezemler) sürüsünü dağlardan aşırarak kısa yoldan yaylayı bulacaktır. Anşa’da yoz sürüsünü sürmektedir. Ama aklı göç katarındadır. İkide bir göğüsleri sızlar. Yavrusu aklına gelir. Ama kuraldır sürü yerine ulaştırılacaktır. Ne kaldı ki birinci konalgaya.

              Katarı bozulan develerin bazıları yükleri atmış bazıları çamların arasında bulduğu yeşillikleri yemektedir. Çamların arası oğlak sesleri ile çınlamaktadır. Katar başı ve yaşlılar develeri bularak katarı yeniden oluşturmak için koşuşturmaktadırlar. Katar başı, Anşa’nın bebeğinin bulunduğu deveyi bulmak için koşmaktadır. Bu arada, yalçın kayalardan uçup, dağılan develerin yüklerine saldıran kartallar, alabildikleri oğlak kuzular ile havalanmaktadır. Bebek taşıyan deve çok uzaktadır. Katar başı koşar koşar deveye yetişir.  Devenin çilbirine yapışır. Birden deveyi ıhtırır (Yere çöktürür) Kartallar bebeği de kapmış gitmiştir. Beşik (Yörük yol beşiği) boştur. O çamın yanındaki düzlüğe boş beşik adını verir ve başlar yeğenine ağlamaya. Ninni, üstüne ninni mani üstüne mani atar ve gözyaşlarını akıtır.” Bardaklı oğlu Hasan

              “Aynalı beşik sallamadı kollarım

                Nen çalmadı kırılası dillerim. İlhan başgöz s. 69 (1)

               Yüz yıllardır bu göç anlatılır durur; Yörükler arsında. Katar başı Elif bir taraftan ağlayarak bir taraftan yanarak söyleyemediği şu türküyü mırıldanır

                 “Sırtına giymiş de sıkma sayayı

                  Yedeğine almış ağca mayayı

                  Gözle Toroslar gelen sunayı.

                                                Ağca mayaları zil döğüp gider

                                                Bir karış gerdanı yel döğüp gider “ İlhan Başgöz s.139

 

                  Katar başı Elif, maniyi türküye, türküyü ağıda karıştırıp ünü geldiğince bağırıp çağırır.                                   

                  “Köprünün altı tarla

                    Parla Münirem parla

                    Mehmet oğlan küçücek

                    Beşiğe koy da salla” İlhan Başgöz s.122 (2)

                Bu nasıl göç? Ölüm kokar. Ben nasıl anlatacağım Anşa’ya? Oğlak değil kuzu değil, kartalın kapıp gittiği.

              “Bahar gelir göç göçe ulanır.

               Güllü gelin Narı Dolamacı dolanır.

               Ak sürüsü Söbüce yayla’sında sulanır

               Anası Gülüm diye hep peşinde dolanır

                                      Ak kesmenin odunu

                                      Yakan bilir dadını

                                      Elif kızın oğlu olmuş

                                      Ne koyalım adını.” Musa Seyirci s.141–142 (3)

           

           “Onu aldı gitti bir deve

             Küstü dönmedi eve

            Adam dönmez mi geri” Şükrü Elçin s 9 (4)

            Katar katarlanmıştır katarlanmasına da, Elif kıza Nasıl diyecek, beşik boşaldı, bebek uçtu gitti. Bu arada birinci konalgaya varılmıştır. Develer ıhtırılarak (Çöktürülerek) yükler indirilmiştir. Sürü en az 3 saat sonra gelecektir. Anşa’ya olanları Yörük kocası anlatacaktır. Yörük kocası kendi kendisine ”Anşa kızım doğum ayı ölüm ayı biliyorsun. Bak beş tane oğlağı kartallar kaptı. Son torunumu da alıp gitti. Kızım doğmaya inanıyoruz da ölmeye inanmıyoruz. Metin ol. Dayanaklı ol. Sen bir Yörük anasısın güneşe, soğuğa karşı durduğun gibi dur” diyecektir.

            Sürünün ucu görünür. Genç keçiler, kısır keçiler, tekeler, önde yaşlı ve yeni doğum yapmış keçiler sürünün arkasında yürümeye çalışırlar. Sürü de birinci konalgadadır. Anşa olanları anlar sarılır kocasına: Yörük kocası lafa başlayacaktır ama fazla görür susar. Anşa başlar ağıt yakmaya, (yakım, yas)  Ağıt yakarak ağlamaya. 

            Yaylacılar yaylasına göçtü’mü?

             Ak koyunlar kuzusunu seçtimi

             Yaylacılar buradan bebeğim geçtimi

             Geçti ise arayalım bulalım

             Gökte ise merdivenler kuralım

                                       Goca dağ ardına bir giden olsa

                                       Şamını pürünü budayan olsa

                                       Bebeğimden bir haber getiren olsa

                                       Ala göz koyunu kurban ederim

                                       Beş günlük yolları bir gün ederim. Rıza Erdem 1928 s. 142–143-(5)

           Bu aşiret ölüm aşireti olur. Yenme, içilme, dinlenme bir tarafa bırakılarak ağlama sızlama, yakınma sesleri sarar birinci konalgayı. Anşa’nın yanan yüreğinden dökülü dökülü verir yaslar.

                    “Gözümden akıttım kan ile ırmak

                      Haram olsun bize buralarda durmak

                      Ne zor imiş nazlı bebekten ayrılmak

                      Ayrılalım da düşüverelim yollara

                                                       Koca dağ başında mekânım buldum

                                                       Gine yenilendi evvelki derdim

                                                       Taze guzumdan ayrılmam derdim

                                                       Felek garez etti ayırdı bizi” Rıza Erdem 1928 s.150–151 (6)

              Beşikdüzü, beşik belngi diye bu yerlere adlar koyar Yörükler. Bu göçün adını da boş beşik derler. Bu bebeğin ölümü en çok katar başı Elifi yakar. Söyleyemez söyleyeceği türküleri.

                                    “Halayı da deli gönül halayı

                                     Yörük kızı da katarlamış mayayı

                                     Nede güzel arzulamış yaylayı

                                     Gönül hemen görmek istiyor sılayı”

                 Yörük gider yaylasına

                 Kilim atmış mayasına

                 Az dedim de çok yalvardım

                  Sevdiğimin anasına. Ali Çelik s. 38-39 (7)

            Göç devam eder dedik ya, Yörük kocası.”Doğum ölüm göçü engellemez.”

            “Beşik Türk Folklorunda olduğu gibi Fethiye Folklorunda da önemli yeri vardır. “Beşik Kertmesi” bunlardan biridir. Ayrıca “Beşiğin arkası gurbet” diye de bir atasözümüz vardır.

              BEŞİK KERTMESİ: Birbirini çok seven iki aile çocuklarının doğumu birbirine çok yakınsa ve daha önceden de sözleştilerse, çocuklarının beşiklerini kertmek suretiyle nişanlarlar. İkisi de söz verdikten sonra beşiklerine bıçakla kertik atarlar. Buna beşik kertmesi derler. Çocuklar büyüdüklerinde bu durumu kabullenmek zorundadırlar Bazen uymayanlar olur.”Ünal şöhret s.20 (8)

             “Bozkır yaşayışı içinde,  her ailenin çeşitli vesilelerle kullandığı özellikle itine ile yapılmış veya dokunmuş ve insan hayatında önemli rolleri olan eşyaları vardır. Bunlardan beşik (salıncak) ve çocuk halıları en önemli iki örneği teşkil ederler.

               Beşik, salıncak, çadırda kullanılan torba ve heybe cinsi dokumadan yapılmış olup çubuklu kompozisyonu üzerine nakışlar serpiştirilmiştir. İki ucundan renkli uzun iplerin çıkışı ile çadırın gövdesine asılır.

                Çocuk halısının sembolik karakterini ifade etmeğe gelince, bu halı İç Asya’lı bir Türk’ün devamlı üzerinde bağdaş kurarak oturduğu vazgeçilmeyen bir yaygıdır. Sırf erkek çocuklar için dokunmuş bu halıyı, icabında büyük insanlar da kullanırlardı. Çocuklar bunun üzerinde ilk adımlarını attıkları gibi, sonradan ilk namaz kıldıkları halıda olurdu. Nasıl hayatın başlangıcında, son derece ince bir nakış anlayışı ile meydana getirilmiş “Küçük beşik” çadırın gövdesine asılmışsa, bu halının da bütün bir ömür boyunca kullanıldığı ve ait olduğu şahsın vefatı sırasında mezara götürülürken, ölüsünün sarılıp sarmalandığı veya tabut’un üzerine konan kabristan halısı (Türkmenistan’da “ayatlık” “Ayetlik de denir”) şekline de büründüğü görülür.” Nejat Diyarbekirli s.202 (9)

                 “Beşik,-ği is.1.Süt çocuklrını yatırmaya ve sallayarak uyutmaya yarayan, tahta veya demirden yapılmış sallanır bir çeşit küçük karyola.” Türkçe sözlük s175

                 “ Beşik, Türkçe bir kelime olup: “ Süt çocuklarını yatırmaya ve sallayarak uyutmaya yarayan, tahta ve demirden yapılmış sallanır bir çeşit küçük karyola” Beşi- (sallamak) fiil kökü ve +k fiilinden isim yapma eki ile yapılmış isimdir.

                   Beşik ana kucağından sonraki yuvadır. Hayata başlangıçtır. Buradan başlayan hayat mezara kadar sürüp gider Orta Asya’da yapılan kazılarda M.Ö. I. yüzyıla ait bir Hun gömütünde bulunan malzemeler arsında beşikte vardır.”Necati Demir

                                               BEBEĞİN BEŞİĞİ GÜLDÜR

                  Ninni denince aklımıza ilk gelen maddi kültür unsurlarından biri beşiktir. Beşik süt çocuklarını yatırmaya ve sallayarak uyutmaya yarayan, tahta ya da demirden yapılmış sallamaya elverişli bir tür küçük karyola olarak tanımlanır.

                 Ninni annenin türküsüdür. Ninnilerde söyleyen annenin, kadın dertlerinin, tasalarının, kırgınlıklarının umutlarının, dileklerinin ve sevinçlerinin dile getirildiği dikkati çeker.

                 Anne adeta baş başa kaldığı yavrusuyla dertleşir, söyleşir. Bu söyleşme bebeğin beşiğinden de söz etmeyi ihmal etmez.

                 Bu yazımızda beşiğin yapısal özellikleri ortaya koymaya çalışılacak, geleneksel uygulamalarda ve inanışlarda nasıl yer aldığı, beşiğin ve ninninin insan hayatındaki yeri hakkında bilgi verilecektir.

                  Doğu Türkçesinde beşik-bişik bişimeve belemek (sarsmak sallamak) Beşik sözcüğü Azeri Türkçesinde “ beşi”, Başkurt Türkçesinde “sangildak”, bişik” Kazak Türkçesinde “besik”, Özbek Türkçesinde “ beşik”, Tatar Türkçesinde  “bişik ballü”; Türkmen Türkçesinde “sallancak”; Uygur Türkçesinde “böşük” olarak karşımıza çıkar.

                 Çocuğu nazardan korumak için çocuğun beşiğine nazarlıklar bağlanır. Bu nazarlıklar salyangoz, balık kulağı, kertenkele kulağı, kendiliğinden delikli taş, kurt aşığı, kurt büzüğü, kablumbağa kabuğu, mavi boncuk…vs.dir.

                                    Nazarlığını taktım hurma dalınan,

                                    Memesini verdim öz pınarımdan!

                                                                E diyeyim eşiğe

                                                                Kuşlar kona beşiğe

                                                                Baban bezirgen ola

                                                                Altın taka beşiğe!

            Bebek, hamileliğin 16ncı haftasında işitme yeteneğini elde eder. Annesini ta o zamanlardan tanımaya başlayan bebek annesinin sesiyle ve annesinin kucağında ya da annesinin karnını ve kucağını andıran beşiğinin içinde kendini güvende hisseder. Annesinin karnındaki güven hissini annesinin söylediği ninni ve beşik verir. Mihrican Aynacı (12)

              

                Adı……………………….: Ramazan

                 Soy adı…………………...: Yücel

                 Baba adı…………………: Salih

                 Ana adı…………………..: Hatice

                 Doğum yeri………………: Anbarcık

                 Doğum tarihi…………….: 1960

                 Tahsile …………………...: İlk okul

                  İşi…………………………: Çilingir, Boş, profilo servis şefi

           Anamızın bizi karnından, kucağından sonra beleyerek doğanın kucağına bıraktığı diğer bir deyişle bizi emanet ettiği ikinci ana rahmi, karnı beşiği yazacağım zaman on dağ dokuz duru dolaştım beşiği bulamadım. Kara yorga oyununu oynatmak için Anbarcık köyüne Ramazan usta ile birlikte gittik.

          -Ramazan usta ben beşik konulu bir yazı yazacağım.

-İyi ya ne güzel düşünmüşsün.

-Ramazan usta, alanda beşik  bulamıyorum.



Ramazan Yücel ‘e ait beşik (Anbarcık Köyü)
 

-Nolmuş beşiklere?

-Demek ki Türk köylüsü çocuğunu beşiğe yatırmıyor.

-Ramazan on köye telefon ittim, en ümit ettiğim köylere gittim, yok yok.

-De bakalım kolay ederiz. Ramazan Ustanın etnografik eserler toplayıp koruduğunu

biliyordum da, beşiğin olabileceğini bilmiyordum. Sevindim. Anbarcık’ta Kara yorga oyununu oynatmış Gölhisar’a Ramazan ustanın evine gelmiştik. Ramazan ustanın kaynanasını, eşini, gelininin, bir komşu gelinini ve bir kız torununu bizi beklerken bulduk. Zaman, zaman; yetiremediğim. Doğruca Ramazan ustanın etnoğrafik eserlerin korunduğu evine girdik. Ramazan usta bir beşik alarak dışarı çıkarken eşi de beşiğin birçok parçalarını alıyor; kucaklayıp dışarıya çıkıyorlardı. Siz buna mutluluk deyin, keyif deyin, sevinç deyin ne derseniz deyin uçuyordum. Öncelikle lafa kaynanan Sebahat Yücel başladı:

              -Çocuğun en alt döşeği ottan olur. Kazaen batarsa, atılıp yeniden doldurulması için. Aman benim gafam gidip geliyor. Ben bende değilim. Gelin anlatsın. Ramazan Ustanın hanımı anlatmaya başladı:

 

 


 

 

              -Anamıng dediği gibi çocuğun alt döşeği ottan olur. O zamanlar pamuk, yün alacak paramı var. Ot döşekten önce beşiğin baaartlak çubukları yerine takılır. Baartlaklar güzel bir al kumaştan yapılmıştı. Şefika Hanım baartlak çubuklarını kameraya göstererek yerine taktı. Beşiğin tahtadan tabanının üzerine ot döşeği koydu. Ot döşeğin ortasından biraz aşağısında bir delik vardı. Şefika Hanım:

              -Bu delik silbinç deliğidir. Silbinç buraya takılır. Silbinç testi toprağından pişirilerek yapılmış bir çeşit sırsız seramiktir. Silbincin boynuna bir bez doladı .

              -Bu bezi silbincin kenarından çocuğun yattığı yere soğuk gelmesini diye sarıyoruz. Silbinç ot döşekte bulunan yerine kondu.



 

             -Bu döşekte ot döşeğin üzerine örtülür. Çocuk yatıracağız ya; şu anda sıra çocuğa sibek takmaya geldi. Sibek ağaçtan yapılan erkek ve kız çocukların çişini rahatlıkla yapabilecekleri bir şekilde yapılmıştır. Bu bezler bebeğin bacağının acımaması için bacağa güzelce sarılır. Bebeğin bacakları uygun vaziyete getirilince alt döşek ve yan döşekle çocuk örtülür. Eğer hava çok soğuksa yorganda örtülerek baartlaklar sarılır.

               Baartlaklar çocuğu düşmekten koruduğu gibi, soğuğa karşıda bir önlemdir. Sırada şimdi bebeğin yüzüne bakan beşiğin ana taşıyıcılarından birisi olan beşik sövesinde. Bu ağacın adı üfrenbeçtir. Üfrenbeç çocukla örtülen yorgan, kilim arasında bir koruyucudur. Üfrenbeçte (beşik sövesinde) çocuğun oynaması için boncuklar asılır. Balık kulağı yılan omurgası, çetele, mavi boncuk, renkli çaputlar, nazarı önlesin diye üfrenbeçe (söveye) asılı durur.

              -Hava soğuk olursa beşiğin üstüne kilim örtülür. İnce bir yorganda örtülür.

              Sebahat Hanım Iramazan oğlum diye söze başladı:

 

 

 




                             Sabahat  YÜCEL 

 

              -Beşiğe belenen çocuk oğlan ise kolları bağırtlağın dışında bırakılır. Çocuğun omuzları geniş olsun. Askerde tüfek omzundan düşmesin. Görünümlü olsun istenir. Kızların kolları ise bağırtlağın içinde bırakılır. Kızların ince uzun, düzgün, söğüt yaprağı gibi olsun istenir.

              Beşikte veya dışarıda çocuk bacak arası bezleri özel bir yöntemle konur. Kızların bezleri daha kalın ve dolgun olur. Çünkü kızların kalçaları geniş olun, doğurma zamanında kolayca doğursun diye bu işlem özenle yapılır. Oğlan çocuklarının bezleri daha inceolur çünkü kalçaları omuzlarından ince olsun istenir.

            -Ana anlatırdın ya “çocuklarımın boynu uzun olsun” diye yastığını alçak yaparmışsın. Aman birini desem birini unutuyorum. Şefika kalanının sen anlat kızım.

            -Anam bana anlatırdı: kızım ben çocuklarımın başlarının yuvarlak olmasını istediğimden bir çelgi yapar sürekli başlarını sıkardım. Kızım sende öyle yap derdi. Benim ilk oğlumda kafası söbü olmasın diye çocuğun sağ yanına sabun kalıbı, sol yanına baş tarağı koyardı.

           -He ola, çocuğun başı yuvarlak olsun diye kadınlar çocuğun başını bir bezle sararlardı. Necati Arslan

                                 BEŞİĞİN ÖLÇÜLERİ

         Beşiğin uzunluğu………………..: 100 cm

         Beşiğin eni ……………………...:40 cm

         Silbinç deliği    baştaraftan………:46 cm

         Silbinç deliği ayak tarafından…...: 30 cm      

         Ayak salınım yiri…………………: 16 cm

         Salınım yeri üstü  baş boşluğu…….: 16 cm

         Üfrembeç dikmesi ………………...: 30 cm

         Kasnak çemberi……………………: 83 cm

         Ayak genişliği……………………...: 47 cm

          BURAYA BEŞİK ÇİZİMİ YAPILACAK

           “Bu beşik Anbarcık köyünden Hatip oğullarından Salih hocanın çocukları için yaptırdığı bir beşiktir. Hatibin ilk çocuğu İsa yücel 1946 yılında dünyaya gelir. Adettir çocuk doğmadan önce bütün hazırlıklara başlanır. Beşikte 1945 tarihinde çakılmış olabilir. Bu gelenekte beşik bir çocuğun değil bir sülalenin bakıldığı büyütüldüğü ana rahmidir. Bu beşikte büyütülen çocuklar şöyle sıralanabilir:

          İsa yücel……………………….: 1946

          Tursun Yücel…………………..:1949

          Bu arada üç çocuk daha büyütülüyor

          Ramazan yücel…………………:1960

          Lütfi ücel……………………….: 1062

                      İ K İ N C İ   N E S İ L

          İsa yücelin sekiz çocuğu büyütülüyor.

          Hatıp İbrahim’in bir çocuğu büyütülüyor.

          Ramazan Yücelin 4 çocuğu büyütülüyor.

                    Ü Ü Ç Ü N C Ü   N E S İ L

          Ramazan yücelin iki torunu büyütülüyor. Son olarak 2015 yılında kullanılıyor ve dinlenmeye alınıyor. Diğer bir deyişle dördüncü nesile bırakılıyor.

          “ Halam beşik kutsaldır. Beşik ananın sıcaklığını verir. Ananın korumasını sağlar. Soğuk, rüzgâr, yılan çayan, böcek börtü giremez”.Sebahat Yücel

                                    B O Ş   B E Ş İ K

          Boş beşik türkülere, manilere, ağıtlara konu olmuştur. Boş beşiği Yörükler yaşamıştır. Filmlere konu olmuştur. Boş beşik Yörüklerin sahilden yaylaya göç yolunda yaşanmıştır. Yörüklerin göç yolları vardır. Boş beşik şu yollardan birinde yaşanmış olabilir.

          1.yol:  Antalya, kepez üstü, yenice, Elmalı Beli, söğütcük,yazır. Korkuteli, Dereköy, Sülekler, Taş kesiği, Söbüce yaylası.        

          2.yol:  Antalya,Kepezüstü, Yenice, Çığlık köyü, Elmalı beli, Söğütcük, Yazır, (Marzıman), Korkuteli, Ekmekçi Beli. Güllüpınar, Kızılcadağ yaylası.

           3. yol: Fethiye,  Gökben, Murt Beli, Kösürellik başı, Kavaklı, Naldöken başı, Urluca, Dereyol, Karabel, Gökben yaylası, ya da Girdev yaylası. Musa Seyirci s.20-29-127 (13-a)

           4- yol: Fethiye Eşen çayı’ndan boylayarak Girdev yaylası’na çıkarlar. Bunlar ise; Zorlar, Bekçiler, Yuvalılar Karagünlüler, ve Karaderililerdir. Ali Çelik (13-b)          

           Yörükler bu boş beşiği, aştıkları bütün yollarda anlatırlar. Yeniden yeniden yaşarlar. Hele birde devenin üstünde çocuk varsa, gözleri hep çocuklu devededir.

           Fethiye’den çıkan yolda anlatılanla, Antalya’dan çıkan yolda anlatılan boş beşik hikâyesi birbirine yakın olmakla beraber ufak tefek ayrıcalıkları da vardır.

           Yörük göçecek ya:

         

         “Ekme ekini eğlenirsin

           Dikme bağı bağlanırsın,

           Sür keçiyi güt koyunu

           Bir gün bey olursun    

                                      Şu dağlar geven olsa

                                      Geven devenin olsa

                                      Ne olurdu şu dünyada

                                      Seven sevenin olsa.”Ramazan Kıvrak s143 (14)

                  Şimdi Antalya’dan Söbüce yaylasına doğru yürüyelim; Olayımızı birde burada yaşayalım:

                  Her aşiretin bir beyi olur. “Yörük beyi denir”. Yörük beyi yönetendir; aşiretin koruyucusudur; devletle iletişimi sağlar, sorgulayıcı, yargılayıcıdır. Beydir de, derdi yok’mu sayılır,yokmudur büyük bir derdi vardır. Evleneli yedi yıl olmuştur, el kadar çocukları yoktur. Yaptırmadığı efsun, etmediği dualar kalmamıştır. Tekkelere, eren ardıçlara bağlanmış yaradana yalvarmışlardır. Yedi yıldan sonra aşirete müjde verilir. Beyin hanımı Menevşe gebedir. Yaylaya gitmeden önce doğum gerçekleşecektir. Kutlaması yaylada yapılacaktır. On koç, on teke, bir deve, bir dana, kesilecek, eskilerin deyimiyle,toy düzenlenecektir. Göç zamanı gelmiştir. Yaylaya gidilecektir. En oturaklı yük taşıyan devenin üstü çocuk için hazırlanır. Çocuk kundaklanır yol keçesine konur. Devenin üstüne sarılır. O zaman bu yollardan ağaçlar yüzünden zor geçilmektedir. Keçi sürüleri, koyun sürüleri, deve katarları birbirine katılarak karışarak ilerler. Birinci konalgada bakarlar ki Çocuk yerinde yok. Ağaç dalları çocuğu almış saklamıştır. Bunu fırsat bilen kartallar çocuğu parçalamış yemişlerdir.

                                              “ BEBEK

                 Bu ağıt çok yaygındır. Ana yedi yılda ancak bir çocuğa kavuşmuştur. Oba yaylaya göçmektedir. Çocuk kundakta ve göç katarında bir devenin üstündedir. Nasıl olmuşsa olmuş, ormanda ağaçlardan birinin dalına takılan kundak dalda kalmış. Neden sonra çocuğun yokluğu anlaşılmış. Geri dönen oba onu bulamamış,Yırtıcı kuşlar çocuğu kaçırmış parçalamışlar..

                   Bu büyük acı ile ananın feryatları dile gelmiş.

                   Elmalıdan çıktım yayan

                   Dayan hey dizlerim dayan

                   Emmim atlı, dayım yayan

                                Bebek beni del’ eyledi

                                Yaktı yaktı kül’ eyledi.

                  Kol bezin dalda bulduğum

                  Adını Ali koyduğum

                  Yedi yılda bir bulduğum

                                Bebek beni del’eyledi

                                Yatı yaktı kül eyledi

                                  

                  Gökte yıldızlar ışılar

                  Kuzgunlar üleş bölüşür

                  Çadırda düşman gülüşür

                                 Bebek beni Del’eyledi

                                 Yaktı yaktı kül eyledi

                    Deve var deveden yüce

                    Deveyi yüklettim gece

                    Nic’edeyim aman nice

                                 Bebek beni Del’eyledi

                                 Yaktı yaktı kül eyledi 

                                                                                      

                    Kaynanam samur kürklü

                    Develeri kahve yüklü

                    Yad yaban değil Yörüklü

                                 Bebek beni del’eyledi

                                 Yaktı yaktı kül eyledi

 

                    Ak memeden sütler akar

                    Kavım kardeş yola bakar

                    Yasımız obayı yakar

                                 Bebek beni del’eyledi

                                 Yaktı yaktı kül eyledi”. Cahit Öztelli s.459-460 (15)

                                         

                                        D E D E    K O R K U D

                  “Bişik: beşik- b. Kertme s. 53 Ergin (16)

                  “Beledügüm 52-11, ay oğul 81-8, uğurun açuk olsun 177-4, bişik kertme 69-4 adını ben virdüm yaşını Allah virsün 75-11-12” Ergin s. 352-353(17-a )

                  “ Bağartlak (1) [bağırlık, bağırsalık-2bağırtlak (11)-2bartlak(1)-2] 1. Çocuğun önünün kirlekmemesi çin takılan önlük.

                   Bağırdak (1)[baardak, bagardak, bagartak, bagartlak, bagırdak, bağarcık (ll), bağardak (1), bağartlak (1)-2 bağcak-4, bağırtalı, bağırtlak (111)bağırtlak bağı, bağıtlak

1-Çocuğun düşmemesi için beşiğe veya salıncağa bağlanan enli kuşak.” Derleme sözlüğü s. 478  (17-b )

                 “Karnındağı oğlan,doğmış oğlan, düşer oğlan, döldöş, oğlan ağrısı,doğmak, doğmış, orda, olbez ki oğlana anı sarurlar, BAĞIRDAK, beşik” Fikret Turan s. 60  (18)

                  “Oğul oğul, ay oğul

                    Dokuz ay dar karnımda götürdüğüm oğul

                    Dolama beşiklerde beledüğüm oğul

                    On ay deyende dünya yüzüne getirdüğüm oğul

                    Dolap dolap ağ sütümü emzirdüğüm oğul

                    Ağca burçlu hisarlarda tutulaydun oğul

                    Sası dinli kafir elinde tutsak olaydun oğul

                    Altun akça gücüne salubanseni kurtaradum oğul

                    Yaman yere varmışsın, varabilmem

                    Dünya şirin, can aziz

                    Canunun kıyabilmen bellü bilgi Orhan Şaik Gökyay s.79-80 (19)

                 “Beşik kertme nişanlu.35-5 Söd.  (beşik kertiği) beşikte iken kız ve erkek çocukları nişanlama, daha beşikte iken ana babaları tarafından söz kesilip nişanlanan kız veya oğlan.

                    Oğul oğul ay oğul

                    Dokuz ay dar karnımda götürdüğüm oğul

                    On ay deyende dünyaya getürdüğüm oğul

                    Dolaması Altun beşikte beledüğüm oğul

                    Beşiklere beleyüpağ südümüo emzirdüğüm oğul

                    Hiç bilürmüsün neler olıydrur oğul

                    Kâfirler simdi ters danışmışlar. Orhan Şaik Gökyay s. 24

                    “Bican Beg aydur: Begler Allah-u Taala mana bir kız verecek olursa siz tanık olun menüm kızım Bay Büre Beg oğluna beşik kertme yavuklu olsun, dedi. Bunun üzerine birkaç zaman geçti. Bay Büre Begün hatunu hamile oldu nice müddetten sonra Allah-u Taala Bay Büre Bege bir oğul, Bay Bican Bege bir kız verdi. Kalın Oğuz Begleri bu işittiler,şad olup sevindiler.Orhan Şaik Gökyay s.32 (20)

                    “Güneş hurdu tepe

                     Kalkın gızlar çapeye

                     Salıncak mı kuralım

                      Garnındaki sıpaye. İlker Altınsoy s. 27   

Hey kargalar kargalar

Kız göbeğini ırgalar

Altın beşik dururken

Gümüş beşiği kim ırgalar İlker Altınsoy s 30

                      Hele aman boş beşiğe

                      Yaş çam sardım eşeğe

                       Pek çikin oluvemişsin

                       Valla goymam döşeğe. İlker Altınsoy s.51 (21)

                                       

                                                 B  E   L   E   K

 


 

         Aytema Bebek: Aziziye köyü 

 

                Beşik konusunu çalışacağımda beşiği bulabileceğim köylere telefon etmiştim. Bu köylerden birisi de Aziziye köyü idi.

                  -Şükrü dayı

                   -Buyur hoca!

                   -Ben beşik sibek silbinç üzerinde çalışacağım,senin köyde beşik var mıdır?                                  

                   -Hoca biz beşiği bilmeyiz. Silbinç,sibek bizde kullanılmaz.

                   -Siz çocuğu neyin içine belersiniz?

                   -Bizde belek vardır.

                   -Nedir o?

                   -Gel de gör; telefonda anlatma ile olmaz.

                   -En kısa zamanda gelmeye çalışacağım.

                   -Buyur gel.

                 Öğretmen servisinin şoförüne ulaştım. Yarın yediyi 20 geçe işçi evleri yönünde Akdeniz 15. bloğun önünde bekle. Ben yediyi on geçe denen yerdeydim. Araba dediği saatte geldi. Her sokaktan bir öğretmen alarak, Antalya kara yoluna çıktık. Yol kenarındaki köyleri bir bir geçerek Aziziyede kahvenin önünde durduk. Halil Karakaş ağabey sanki beni bekliyormuş gibi önüme çıkıverdi.

                      -Hoca hoş geldin.

                      -Hoş bulduk Halil ağabey. Belli oldu, bu gün işlerim akkın olacak.

                      -Senin işlerin tersine olmaz ki. Sen halk için çalışan bir insansın.

                      -Öyle deme ağabey nazar ederler.

                      -Hoca bu gün çalışmanda neler var?

                      -Ağabey Molla Bekir’le konuştum Mollada belek varmış onu göreceğim çocuk beleyeceğim. Gidelim mi Mollanın yanına?

                      -Teyzemin çocuğu olur. Yabancım değil. Hadi. Bekir! Bekir! Ses yok. Evde yok herhalde? Yanı başındaki evden:

                       -Buyurun kim o?

                       -Gürol biziz oğlum. Baban nerede?

                       -Babam Isparta’ya hastaneye gitti.

                        -Gürol babanla ben konuşmuştum “hoca bende belek var” demişti de ondan gelmiştik.

                        -Durun ben telefonla bir sorayım. Buyurun yukarıya, belek bizim evdeymiş.

Koşarak yukarıya çıktık. Aile sabah kahvaltısını yapmamış sofra ortada imiş.

                         -Buyurun Buyurun!

                         -Sağ olun biz kahvaltımızı yapmıştık. Bize birer bardak çay koydular. Az sonra yemek bitirildi evin hanımı 50 cm eninde, 110 cm boyunda bir keçe getirdi. Halil Karakaş bu keçeyi eline alarak “biz dokuz kardeş bir beleğin içinde büyüdük. Bu belek taze kuzu yününden yapılır. Aynı keçe gibi tepilir. Beleğin kendine özgü ipi vardır. Belek ipi dörtlü örülür. Has kara koyunyününden ve beyaz koyunyünündendir. Beleğin içine

Çocuk yatırılacak olursa, ananın babanın eskilerinden çocuk bezi yapılır, çocuğun altına sarılır. Böylece belek batırılmamış olur.

                         Şunu da anlatayım. Bizim köyde çekirge baskınında ağacın dibine dayanan belekli çocuğun beleğini, bezini ve çocuğun üzerindeki elbisesini çekirgeler yiyip bitirmiştir. Belek içine konan çocuk orak tarlasında, çapa tarlasında çoban karısının arkasında güvende ve rahattadır. Akşam olunca çocuk belek içinde sancak içine konuru (salıncak-Sallangaç-sallancak) sallanır. Her zaman her yerde çocuğun başı tarafına belek üzerine ince bir bez, dastar örtülür.      

                         Beleği anlatmam gerekirse 50 cm eninde 110 cm boyunda keçeden yapılmış bir çocuk taşıma, yatırma, koruma yuvası. Gürol Atmacanın evindeyken akraba olduğunu sandığım bir bayan gelerek, bir yastığı bebek yaptı, beleğe beledi. Belek yere seriliyor. Çocuğun boyu kadar bir kısım önden çocuğun başını örtecek şekilde yukarıya kıvrılıyor. Arkada kalan belek bölümü öylece kalıyor. Beleğin sol tarafı çocuğun üzerine doğru dürülüyor; sağ tarafta aynı işlemle dürülüyor. Beleğin özel ipi ile belek sarılıyor. Beleğin içine yatırılan çocuk önceden temiz bezle bezlenmiş olmalıdır.



                 Halil karakaş  :Aziziye  Köyü

 

                     Halil Ağabeyden ve ev sahibi Gürol atmacadan beleğ’e yastık sararak, naylon bebek sararak değil de gerçek bir bebek bulamaz mıyız dedim? Gülüşmeler oldu.

                    -A, hoca köyde çocuk mu var?

                    -Vay hoca, o da bitti, sonumuz ne olur bilmem. Gürol’un hanımı atıldı.

                    -Zülem’lerin gelini yeni doğum yaptı. Bir büyük olarak Halil ağabey haydin gidelim öyleyse. Derip toplandık yürüdük Sabah sabah. Halil ağabey önde biz arkasında çat kapı içeriye doluştuk. 

                                             B  E  B  E  Ğ  İ  N    A  N  A   S  I

                     Adı………….: Zekiye

                     Soy adı……...:Zülem

                     Baba adı……..: Halil

                     Ana adı………: Hatice

                     Doğum yeri …: Aziziye

                     Doğum tarihi…:1993

                     Tahsili ………..:Orta okul

                      İşi …………….:Ev kadını

 




 


 Zekiye Zülem  :Aziziye  Köyü

               Henüz bebek sabah uykusuna yatmamıştı. Anneannesi çocuk ağlayacak şimdi dedi. Ben de ”ağlasın iyi olur ciğerleri geniş olur” dedim. Yardımcı bayanlar ve Halil Ağabeyim hiç vakit geçirmede beleği yere serdiler. Bebek belek üzerine yatırılmıştı. Bebeğin boyu kadar bir uzunluk aşağıdan yukarıya, bebeğin başına doğru kıvrıldı. Hemen hemen bebek görünmüyordu. Beleğin sağ tarafı kıvrıldı, sonra sol tarafı kıvrıldı bebek güzelce sarılmıştı. Bir ipli belek ve bebek bağlandı. Bir aylık kadar olan bebeği duvara dayayıverdiler. Bebek sanki ayaklarının üzerine dikilmiş gibiydi. Bebeğin yüzü tarafında bir boşluk oluşturulmuştu. Bu boşluk ta bebeğin başı bulunuyordu. Bebeğin başı üstü ince bir dastarla örtüldü.

                       

                                           B  E  B  E  K     S  A  N  C  A  K  T  A

                        (SALINCAK-SALLANCAK,SALLANGEÇ-SALLANGAÇ)

                     Adı …………………..:Zeynep

                     Soy adı………………..: Çetin

                     Baba adı………………:Osman

                     Ana adı………………..:Hatice

                     Doğum tarihi…………..:1938

                     Doğum yeri …………… Aziziye

                     Tahsile …………………:İlk okul

        Zeynep hanımın elin Sarı keçili motifleri ile dokunmuş güzel bir namazla bulunuyordu. “Benim evimde ipim yok”. Ev sahibi de “bizde de yok” Halil Ağabeyin sesi yükseldi genç bir kıza “koşuvu bizim evden ipi alda gel”. Evde bulunan bütün insanlar candan yürükten çalışıyorlardı. Birol ve Hanımının elinde 80 cm uzunluğunda iki tane sopa vardı.

İpe giden kız çoktan gelmişti. İp önceden salıncak için hazırlanmış olan tokalara takıldı. Paralel bir boşluk oluştu. Dudu hanım ve diğer hanımlar o 80 cm lik çubukları özel bir düğümle sancağın düzgün durması için bağladılar. Zeynep Hanım, Dudu hanım namazlayı elleri ile tutarak paralel ipin altından üstüne, oradan ipin içine kıvırdılar. Namazlanın uçları

 















Zeynep Çetin , Sancak  kurarken   –Aziziye   Köyü

beleğin sığacağı kadar bir yer oluşturdu. Hemen bebek getirildi salıncağa yatırıldı. Zeynep Hanım ninni söyledi. Bebeğin anneannesi de bebeği salladı.                                    
*****************************************************************************

BEŞİK BELEK SİBEK SİLBİNÇ

 

KAYNAK VE KAYNAK KİŞİLER

 

                  1-Prof. Dr. İlhan Başgöz: Türkü- Pan yayıncılım İstanbul–2008 Sayfa: 69

                  2- A.G.E. –sayfa: 122

                  3-Musa seyirci : Batı Akdeniz bölgesi Yörükleri  der yayınları –İstanbul :2000 Sayfa: 140-141

                  4-Prof. Dr. Şükrü Elçin: Türkiye Türkçesinde ağıtlar-Kültür bakanlığı–1990 Sayfa:9

                  5-Rıza Erdem ve Komisyon üyeleri: Burdur 1928- Basılmamış eser Sayfa:142-143

                  6-A.G.E. sayfa:150–151

                  7-Ali Çelik: Yörüklerin dünyası- Kardelen sanat yayınları Isparta- 2006 S:38-39

                  8-Ünal Şöhret Dirlik: Fethiye’de Halk İnanışları: Oğuz Ofset- 1992-Denizli S.20

                  9-Nejat Diyarbekirli : Hun Sanatı- Milli Eğitim Bakanlığı kültür yayınları –İstanbul: 1972 Sayfa:202

                  10-Türkçe sözlük: Atatürk Kültür Dilve Tarih Yüksek kurumu –Türk Dil Kurumu –Ankara 1988-Sayf            a:175

                  11-Prof.Dr.Necati Demir-  Karadeniz Bölgesinde beşik –Beşik Yapım makalesi int.

                  12-Mihrican Aynacı: Kocaeli Ün. Fen Ed. Fak. Kültürümüzde Türkü sempozyumu bildirileri II. Cilt sayfa93–94–95-96-97-ve 100 e kadar

                  13- a-Musa Seyirci: Batı akdeniz Bölgesi Yörükleri-Der yayınları –İstanbul -2000 s.20-29-127

                  13-b-Ali Çelik: Yörüklerin göç yolları ve yaylaları haritası

                  14- Ramazan Kıvrak: Fethiyede Yörükler ve Karaçulha- Şanal matbacılık Ltd. Şti.2000-Fethiye Sayfa:143

                   15-Cahit Öztelli: Evlerinin Önü-Hürriyet Yayınları Ekim 1992-Sayfa:459–460

                   16-Prof.Dr. Muharrem Ergin-Dede Korkut Kitabı 1-2- Türk Dil Kurumu yayınları Ankara -2009 Sayfa: Sayfa:53

                    17-a- A.G.E. Sayfa:352 -353 

                    17-b- Derleme sözlüğü B cildi Sayfa: 478

                    18-Fikret Turan: Eski Oğuzca sözlük-Bay yayınları -20021 safa:6O

                                         (Bahsayiş Lügati)

                    19-Orhan Şaik Gökyay: Dedem Korkudun kitabı- Milli Eğitim basım evi İstanbul-1973 Sayfa: 79-80

                   20- A.G.E. Sayfa:32

                   21-H.İlker Altınsoy: Muğla Manileri –Anıl ofset 2004 MuğlaS.27-30-51

                                                  K A Y N A K   K İ Şİ L E R

                   1-Halil Karakaş –Aziziye Köyü 90 yaşında Okuryazar

                   2-Sebbahat Yücel Anbarcık Köyü 85 yaşında 3. sınıf mezunu

                   3-Ramazan yücel                                         İlk Okul mezunu

                   4-Şefika Yücel                                                    

                   5- Necati Aslan                                                  Üniversite mezunu

                   6-Gürol Atmaca Aziziye köyü      38 yaşında        İlk okul mezunu

                   7-Zeynep Çelik                         1938 doğumlu  İlk Okul mezunu

                   8Zekiye Zülem                            22 yaşında         Orta okul Mezunu

                   9-Gürol Atmacanın Eşi

                    

 

Hiç yorum yok: